24 Haziran 2016 Cuma

halusi-

  Tek katlı evimizin balkonundan ayaklarımı uzatıyorum. Bugüne girmemize iki dakika var. Ne ara zamanı bu kadar önemser oldum? Artık her dakikayı sayıyorum. Bu bir umuda geri sayım mı, yeni bir umut için beklenti mi? Zaten ben kendimle ilgili sorulara cevap veremiyorum. Çok geçmiyor, yükseliyorum. Ruhen, yahut bedenen. Belki biraz daha yükselsem, meşhur Satürn'ün halkasından ayaklarımı uzatacağım, o kadar ileri gitmiyorum. Başım dönüyor, yüksekçe bir binanın çatısından ayaklarımı uzatıyorum şimdi. Her satırımı, her kelimemi geceye yazıyorum. Ben artık karanlıktan değil, gündüzden korkuyorum. Yıldızları saymak, bulutlara şekil vermekten daha huzurlu benim için. Ay, güneşten daha değerli. Bu yüzden gece hakkında bu kadar konuşuyorum. Bu içim karardığından değil, asıl mutluluğu gecede bulduğumdan. Çok geçmiyor, düşüyorum. Ruhen, yahut bedenen.
  Sahilde denize düşmemizi ya da intihar etmemizi önlemek istermiş gibi konulan demir parmaklıklardan denize ayaklarımı uzatıyorum. Yakamoz, izlemeyi sevdiğim manzara değil. Biraz denize bakıyorum, biraz ışığı yansıyan aya. Gökyüzü neden mavi sorusunu  soramayacak kadar uzağım gündüzden. Gökyüzü neden  siyah? Çünkü yıldızlar böyle güzel.
  Ayağa kalkıyorum şu parmaklıkların üstünde. deniz paçalarımı ıslatmış, fark etmemişim. Kollarımı gökyüzüne kaldırıyorum. Nasıl kimse olmaz? Fotoğraflarımı çekip, haber yapmaları gerekmez miydi? Kimse görmüyor beni. Ya kararmış gözleri, ya da siyaha boyanmış ruhum, gizlenmek için. Rüzgar esiyor. Fırtına mı, sanmıyorum. Meltem derler ya, öyle hafif hafif. Parmaklıklar ince. Düşüyorum. Ruhen, yahut bedenen. Su beni içine çekiyor, düşüyorum. Sesler duyuyorum ama burada kim konuşur? Denizin derinlerinde? Boğuluyorum. Aynı şeyi denize düşmeden de hissetmiştim daha önce.  ''Suyun içinde silah patlar mı?'' Patlıyor. Kanım değil,duygularım etrafa yayılıyor. Suyun rengi değişiyor. Peki ama kim çekti tetiği?  Zaten beni sudan çok sorular boğuyor. Düşüyorum, dibe ulaşıyorum. İnanın, denizkızları gerçek. Canavarları da öyle. Kumdan bir yuvanın  üstünde ayaklarımı uzatıyorum, dağılan duygularımı toparlamak için. Burası çok güzel, gülümsüyorum sessizce. Geliyorlar, denizkızlarını öldürmek için. Ben yüzme bilmem. Kollarımı çırpmaya başlıyorum can havliyle. Yükseliyorum. Ruhen, yahut bedenen.  Yüzeyi buluyorum, yoruldum.        
  Karaya vuruyorum, kumların içine. Gökyüzüne bakıyorum ay yok. Kuyuya mı düşmüş? ''Hanım ip getir ay kuyuya düşmüş'' diye bağırsam, ''Hoca Efendi sen kafayı mı yedin?'' diye yankılanacak sesim ilerideki dağlardan.  Ama dur burada dağ yok, burada kuyu da yok. Susadım, kuyu suyu. Bana kuyu suyu lazım da saplanmışım ki kumlara. Hayır ay kuyuda değil. Yerini güneşe bırakıyormuş meğer. Hayır gün doğuyor ben buna katlanamam. Gözlerimi kapatıyorum. Emin değilim ya yükseliyorum ya da düşüyorum. Tek katlı evimizin balkonundan ayaklarımı uzatıyorum. Ruhen yahut bedenen.
  Kahve yapmak için içeri giriyorum. Sesler duyuyorum, burası ev.

-nasyon


''Kızım paçaların ıslanmış, üzerini değiştir.''


4 yorum:

nolur yorum yapın