28 Ekim 2019 Pazartesi

bir kez olsun abartma

 Bu defteri, yazmanın benim için ölüm kalım meselesi olduğu lisenin ilk yıllarında almıştım, İstiklal Caddesi'nden. Şimdi baktığımda utancımdan üç satırdan fazla okuyamadığım şeyler yazıyordum o zamanlar. Ama insanlar seviyorlardı. Onlar alkışladıkça ağzının suyu akan bir şovmen gibi daha çok yazıyordum ve bu yazma eylemini seviyor, zevk alıyordum. Kafamı boşaltıyor ve beni bir şeylerden uzaklaştırıyordu. Sonra "neyi nereye yazacağım" diye bir soru her şeyi mahvetti.  Evet eminim bu soru yüzünden yıllardır yazamıyorum. Günlüklerim için ayrı, denemeler için ayrı, alıntılar için ayrı, planlar için ayrı, not tutmak için, karalama yapmak için, temize çekmek için ayrı defter kullanmak istiyordum. Çok fazla kategorim vardı ve bazen bir yazıyı hangi kategoriye koyacağıma karar vermek günler alıyordu. Birden fazla kategoriye yakışan yazılar içinse durum çok vahimdi.  Önce karalama defterine yaz sonra ilgili deftere yaz; halka arz edilecekse blogda yayınlamak üzere bilgisayara yaz. Bu tekrar yazılmalar esnasında göze kulağa daha hoş gelen birtakım değişiklikleri ilgili defterlerde de düzelt. Sonra internette yolda okulda bi yerde birini görüyordum yanında sürekli taşıdığı Tek defteri ile. Her şeyi ona yazıyordu; yemek tarifini de, önemli bir notu da, kalbinin acısını da. Şimdi sırada ona özenmek vardı. Benim yanımdan asla ayıramayacağım bir defterim yoktu. Diyelim deneme yazmak istedim günlüğe mi yazacaktım? Karalama defterini de yanımda taşımayı göze alamazdım ki içinde tonlarca kağıt parçası vardı defterlerden koparılmış. Anı defterine eve gidince yazmaktansa arkadaşlarım yanımdayken yazsam hatta onlar da bir iki cümle ekleseler hoş olmaz mıydı? İyi de nasıl düzene koyacaktım tüm bunları?
 Koyamadım. Aradan yıllar geçti hala neyi nereye yazacağımı bilmiyorum. Yazmak deyince içimde uyanan negatif hisleri de düşününce hiç yazmıyorum zaten. Bütün bu kararsızlıklar, pişman olup sayfa yırtmalar parmağımdaki kalem izleri, bilek ağrıları beni yavaş yavaş o sözde en büyük tutkumdan uzaklaştırdı. Şimdilerde kod yazıyorum. Yazar olmak istiyorum cümlesinin beni bir kod yazarı yapacağını düşünmemiştim. Kötü oldu demiyorum.
 Bir süredir istediğim ama adım atmadığım için beni strese sokan yazma işine geri dönme'ye bu yazı ile adım atmış oldum. Filmlerdeki gibi beklenmedik bir ilham anım olacak mı, buruşturulup atılmış kağıtların olduğu bir odada masa lambasının ışığı altında başımı ellerimin arasına alıp gelecek kaygısı mı duyacağım bilmiyorum.
 Belki de yolumu tamamen değiştirdikten sonra bir gün kitapçının önünden geçerken ilk denemesinde kitap yazan o sahte romantikler hakkında pembe kapaklı kitaplarını elime alıp hoş olmayan şeyler düşüneceğim. Bir süre sonra umutsuzca ve kaygısızca pes edip yürümeye devam edeceğim. Zaten dünyanın çivisi çıkmış diyeceğim kitapçıya çıkarken, ne yapsak anlamsızdır artık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

nolur yorum yapın