iki bin

ben doğarken üzerime iki bin yıl yüklemişler

bu toprağa ayağı bir kez değmiş her insanın yaşam telaşı
sırtında taşıdığı odun çayırda güttüğü koyun
hepsini bana yüklemişler
savurduğu kılıcını giydiği korsesini
iki bin yılda iki bin yıllık dünya işleri
savaşını da yıkımını da yangınını da
yazdıkları her şiiri her acıklı hikayeyi de
binbir tanrının binbir farklı emirlerini
icat ettikleri makineleri
nuhun tufanıyla gemisi bile

hepsi de benim sırtımda

ne kadar insan doğduysa
her biri ne kadar yaşadıysa
hatta ölüleri bile günahlarını getiriyordu
toplanmışlardı üzerime yürürlerken ben daha gözlerimi açıyordum

bir insanın ömrü iki bin yıllık telaşa yetmez
birkaç yıllık telaş bile sırtımı eğmişti zaten